Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür. "Allah allah, dönem ne çabuk bitmiş..." diye düşünür ve oğluna seslenir:
-"Getir bakayım şu karneyi!"
-"Al baba..."
Adam karneye bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf.
-"Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, ingilizce kursu dedin ingilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali, rezil şey!"
-"Baba... O benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinden birini bulmuştum..."
KÖR PİLOTLAR
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler.Bavullarını gösteriyorlar. Bir
bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş.İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler.Yolcular fena halde şaşırmışlar.Nasıl şaşırmasınlar.Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston.Kolunda üç noktalı bant.Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması.Tasmanin ucunda bir köpek.Sağa sola çarparak öyle ilerliyorlar uçağa.Günlerden 1 Nisan değil ama, "Şaka herhalde" demiş yolcular,doluşmuşlar uçağa.Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış.Yolcuların gözleri camda.Uçak hızlanmış.Yolcular endişelenmeye başlamışlar.Ucak daha hızlanmış.Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış.Uçak iyice hızlanmış.Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış.Bu arada pistin sonuna da ulaşmış.10 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar.Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş.Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış.Kaptan pilot arkasına yaslanmış;derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş:
- Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte öleceğiz..
ELENDİK
Takımın bütün futbolcuları kadının peşindeydiler. Kadın kaleciden başlayıp, sağbek solbek derken santrfora kadar ulaşır. Klubün kutlama gecesinde ise solaçığın kolunda gelir.
Bu işe şaşıran idarecilerden biri santrforu bir köşeye çekerek sorar: - Yakın zamana kadar, bu kadının gözdesi sen değil miydin?
Santrfor cevap verir: - Evet, efendim öyle idi, ama finallerde elendik.
BOT NE KADAR?
Abimiz deri, yarım bot ve koyu kahverengi ayakkabıyı alıp kasaya yanaşıyor... Kasadaki bayan botları poşete koyarken, sayın Abimiz de soruyor;
- 43 lira değil mi?...
- Kız, "Ne münasebet" der gibi bakıyor ve "Bunlar orijinal deri...İndirimli fiyatı 180 lira..." Abi'mizin bitiş cümleleri, kızcağızın kopuş anına denk geliyor;
-Olur mu hanımefendi, altında 'Size 43' yazıyor...
Kafama takılanlar
- Mısır yağı mısırdan, soya yağı soyadan, ayçiçeği yağı ayçiçeğinden, zeytin yağı zeytinden elde ediliyorsa; bebek yağı neyden elde ediliyor?
- Süper yapıştırıcılar madem her şeyi yapıştırabiliyorlar da kendilerinin içi
POMAK KÖYLÜLERİ
Bu Pomak fıkrasının tadına varabilmek için, Pomaklar hakkında şu asgari bilgiye ihtiyaç bulunmaktadır: Pomaklar, Osmanlılar devrinin onyedinci yüzyılından sonra Müslüman olmuş Bulgarlardır. Müslümanlıkları yanında bir Bulgar şivesi olan dillerini de kullanmaya devam etmişlerdir. Müslüman olmalarından dolayı, Balkan göçleri sırasında bir kısım Pomaklar da ülkemize gelmişlerdir.
Ancak, Türkiyeye gelmiş bu Pomaklar bile tek kelime Türkçe bilmemekteydiler. Burada, köylerde yaşayanların öğrendikleri Türkçe ise birkaç yüz kelimeyi geçmemektedir! Hele de yaşlı erkeklerin Kadınları ise, zaten bugün bile Türkçe bilmemektedirler.
Pomakların acı gerçeğini yansıtan fıkramız şöyledir:
Bir Pomak köyünün muhtarıyla köylüsü, Pomaklar arasında pek sık görüldüğü şekilde anlaşmazlığa düşmüşlermiş.
Köylülerin şikayeti, muhtarın kimseye sorup danışmadan kendi başına yalan-yanlış işler yapmasındanmış. Durumu ilin valisine duyurmaya, şikayetlerini iletmeye karar vermişler.
Köyden bir heyet valiliğe giderlerken, durumdan haberdar olan muhtar da ayrı yoldan valiye gitmekteymiş.
Sonuçta, her ikisi de valiliğe varmışlar. Dileklerini, sekreterliğe ayrı-ayrı iletmişler. Vali her ikisini birlikte kabul etmiş. Köylülere sormuş ki şikayetiniz nedir?
Köylüler, öyle uzun-uzun konuşacak halde değiller. İçlerinden biri en kestirme yoldan ve en veciz şekilde şikayeti şöyle nakletmiş:
-Vali Beycazım (Beyciğim), muhtar bizi iç (hiç) siklemez! (Yani, adam yerine koymayıp dinlemez, fikrimizi sormaz.)
Pomaklar bunu söyleyip susmuşlar. Belli ki başka diyecekleri yokmuş. Vali kızarıp bozarmış ama, bu işi de çözmekten yanaymış. Bu defa muhtara dönmüş ve eklemiş:
-Ya sen ne diyorsun muhtar?..
Muhtar da, aynen köylüleri gibi kıt lisanıyla cevap vermiş:
-Vali Beycazım, bunlar da beni iç (hiç) taşaklamazlar! (Bir kelimeyi değiştirerek o da aynı şeyi söylemiş yani!)
Vali, öfkeden mos-mor olmuş. Olmuş ya, Pomakları da çok iyi tanımaktaymış. Adamların Türkçe diye öğrenebildiklerinin hepsi bu kadar! Dilleri bu, diyecekleri bu
Her ikisini de şöyle cevaplamış:
-Has siktirin gidin lan pezevenklerrrrr!
Not: Bu fırka, Trakyanın Türk unsurları arasında, gerçek diye yaygın olarak anlatılmaktadır. Bu da, olayın en azından benzer şekilde yaşandığını göstermektedir.
HANGİ OKULDA?
Ahmet okuldan eve cok mutlu bir halde geldi.
- Okulda ne yaptiniz?
- Patlayici madde imal ettik.
- Peki yarin ne yapacaksiniz okulda?
- Hangi okulda?
BANKA SOYMAK
Temel banka soymak sucundan yargilaniyormus.
Son celsede yargic karari okumus;
Temel"in sucsuz oldugunun anlasildigini, tahliyesine karar verildigini aciklamis..
Temel sevincle ayaga firlamis :
Uy cözünü sevdigumun hacim beyi, yani simdu bu paralar benim oldu degil mu?